Anti-Aging

hücre ve yaşlanma

All figures shown in £'s

Excel worksheet converted to HTML - MeadInKent

All figures shown in £'s

     
HÜCRE VE YASLANMA    
     
     
     
  HÜCRE PLAZMA ZARI IÇI LIPID DOLU NÜKLEER ZAR
   
  MITOKONDRIA DNA
     
    SITOSOL(HÜCRE ÇEKIRDEGI)
  Küçük moleküler  
  mesajci  
  proteinler  
     
     
     
     
     
  Hücre plazma zari hormon ve nöro iletici reseptörler ile kaplidir.  
  Mitokondriya yiyeceklerin temel kimyasal yapilarina ayristirildigi ve bu kimyasallarin oksijen ile  
  birlestirilerek su ve enerji üretilen merkezlerdir. Burada problem üretilen enerjinin % 5 inin reaktif  
  oksijen türlerine yani serbest radikallere dönüsmesidir.  
     
  Oksijenden gelen bu zararlara karsi diyetlerimizden saglanan anti - oksidandenilen savunma sistemleri  
  ile korunuruz. Vit - E, Vit - ß Karotengibi pek çok çesit antioksidan vardir.  
     
  Bundan baska vücudumuz andojen anti - oksidan sistemleri yaratmistir. Bunlar enzim sistemleri ve  
  serbest radikalleri durduran glutasyon aminoasitleridir. Glütasyon üç aminoasitten olusmaktadir.  
     
  Hücre plazma zari düzgün islev görebilmek için sivi kalmak zorundadir. Yaslandikça zar sertlesir ve  
  akiciligini kaybeder. Bunun sonucunda besleyici maddeler hücreye nüfuz edemedikleri gibi  
  hücrede olusan atiklarda atilamaz ve DNA ya da RNA yi üretemez haline gelinceye kadar enzim  
  sistemlerimizi yavaslatir. Yine zar siviligini kaybettiginde hormon ve nöro iletici reseptörler  
  çalisamaz ki bu da, hücrenin yaslanma süreci baslamis demektir.  
     
  Antioksidanlardan beklenenler nelerdir. Hücre lipid zari iki adet fosfolipid tabakadan olusan yagli bir  
  çerçevedir. Dolayisiyla antioksidanlarin bu yagli kabuga nüfuz edebilmeleri için yagda çözünebilir  
  olmalari gerekli ilk sarttir. Ikinci aranan özellik ise korunmanin gerektigi bölgelere gidebilmeli, oraya  
  ulasabilmelidirler. Daha sonrada serbest radikalleri hücreye zarar vermeden yakalayabilmeli, yani  
  dokularin moleküllerine göre daha aktif olmali, yani onlarla daha kolay reaksiyona girmelidirler.  
     
  Hücre plazma zari iki katmanli olup yapisal olarak bir fosfolipittir.Kuyruk kismi içe yani yagli kisma  
  yönelik, fosfat kismi da yani bas kismi diyebilecegimiz tarafi da suya yönelik olup disa dönüktür.  
  U.V isinlarinca olusturulan serbest radikaller kararsiz yapilar olup çok kisa bir an yasadiklarindan  
  direk olarak çok fazla bir hasar yaratamazlar ancak fosfolipidleriyapisal bir parçalanmaya götürecek  
  sekilde tetiklerlerve neticede arachidic asitdenilen bir yag asidive okside olmus bir takim yaglar  
  olusur. Buokside yaglarin bir kismidatoksik yapida,aldehit denen bir kisim kimyasallara parçalanir  
  ki bunlar hücre içine akarak, hücre içine ve DNA ya zarar verir, iltihaplanmalara neden olurlar.  
     
  Hücre zarinda hücrenin diger bölgelerine göre 8 kat daha fazla oksijen vardir ve bu yüzden serbest  
  radikal üremesi açisindan çok elverisli bir ortamdir. Bu bozulma ürünleri vücuttaki bazi önemli  
  kimyasallari taklit ederek onlarin islevlerini görebilir. Örnegin okside yag ve platelet gibi.  
  Aktivasyon Faktörüdenen ve iltihaplanmayi kontrol eden bu faktörün baglanacagi reseptöre  
  baglanarak vücudu aldatir ve bir iltihap seli yaratarak kan hücrelerine ve kirmizi kan damarlarina  
  zarar verir ve hayati tehlikesi olan damar tikanma riskleri ile karsi karsiya kalabiliriz. Hücre plazma  
  zari, kendisine serbest radikal saldirisi oldugunda arachidic asit salgilar ve o da prostaglandin  
  benzeri iltihabi kimyasallara dönüsür.  
     
  Arachidic asit, fosfolipitlerin serbest radikallerce parçalanarak üretilmesi durumunda mitokondriayi  
  istila eder ve metabolizmayi bozar. Yiyeceklerimizi enerjiye dönüstürmek yerine enerjiyi ( ATP  
  Formu dedigimiz hücrelerde enerji saglayici bir yüksek enerji fosfati halinde) kontrolsüz bir sekilde  
  saliverir. Neticede daha fazla serbest radikal olusarak sistem bir kisir döngüye girer ve mitokondria  
  zarar görerek cildimiz yaslanir. Bu kisir döngüde arachidic asit, enzim sistemleri sayesinde  
  prostaglandidler, leukotrienler ve hetes dahil bir çok iltihabi kimyasala okside edilir. Bu iltihaplanma  
  yanlisi kimyasallar hücre içinde büyük miktarda zarara yol açarlar.  
     
  Hücre, hayatta kalma faktörüdiye adlandirilabilecek kendi kendini savunma sistemine sahiptir.  
  Antioksidanlar serbest radikaller (oksidanlar) e karsi savunmalardir. Bu oksidanlarin antioksidanlara  
  oranina redoks düzeyi denir. Redoks duyarli göstergeler bu düzeyi izler ve hücre savunma sistemi  
  buna karsilik verir. Neticede, glütasyon, üç amino asitten olusan tripeptid, harekete geçer.  
  Glütasyon serbest radikallere ve oksidatif baskiya karsi hücrede önemli bir savunma olup kimyasal  
  dengeyi düzenler. Ancak çabuk tüketilir ve düzeyi düser. Iste bu düsük glütasyon düzeyi , kronik ve  
  akut iltihabi durumlarin bir göstergesidir.  
     
KIRISIKLIGIN OLUSUMU Hücrenin içi; çekirdegi, DNA yi, transcription faktörlerini barindiran jelatinimsi bir yapi ile doludur.  
  Bu proteinler çekirdege gidip DNA' yi, RNA üretmek üzere uyaran ve hücre fonksiyonlari için  
  önemli proteinler yapan küçük moleküler mesajcilardir. Önemli iki tane transcription faktörü nükleer  
  faktör kappa - B (NF - kB) ve Aktivatör Protein - 1 (AP - 1) dir. Bunlar, serbest radikaller hücrenin redoks  
  düzeyi degisip savunma sistemini zaafa ugratana kadar aktif degildirler. Oksidatif baski ortaya  
  çikinca harekete geçer ve NF - kB çekirdege göç ederek DNA'ya baglanir. Neticede hücresel  
  dünyanin seri katilleri denen sitokinler üretilir. AP - 1 de çekirdege göç eder ve kolajen tüketen  
  kolejenaz enzimi üretimine sebep olur. Sonuçta cildimizin büyük çogunlugunu olusturan kolajen  
  tüketildiginden ciltte kirisikliklara neden olan mikro izler olusur.  
     
ANTI - ILTIHAPSAL YIYECEKLER Vücudumuz düzenli bir sekilde, yüksek kaliteli proteine ve dogru yaglara ihtiyaç duyar. Yeterli yüksek  
  kalitede protein alinmazsa hücreler bozulmaya basladigi gibi vücudun onlari onarmasinda da  
  yetersiz kalinir. Gereksiz sekilde vücut zarar görmeye baslar.  
     
  Vücut, hücrelerin fonksiyonlarini yerine getirebilmeleri için temel yag asitlerini düzenli sekilde almalidir.  
  Bu da faydali yaglari yiyerek olur. Eger bunlari alamazsak vücut tüketilen yaglari yakamaz ve  
  metabolize edemez. O zaman bu yaglar kalça, kol, baldir ve karinda birikmeye baslar.  
     
  Vücutta ihtiyaç duyulmayan seyler seker - pirinç - makarna ve patates gibi yüksek glisemik indeksli  
  karbonhidratlardir. Seker ve hizla sekere dönüsebilen yiyecekler güçlü iltihapsal ajanlar olup  
  hücrelerin en büyük düsmanlaridirlar. Kanin ani olarak sekerle doldurulmasi vücutta iltihap  
  patlamasina neden olur ve bu durumda, kandaki seker düzeyini ayarlamak için pankreas daha hizli  
  insülin salgilar ve bu gerekli insülin miktarinda ani siçrayislara sebebiyet verir ki bu, yaglarin  
  yakilma islemini kilitler ve yaglar depo edilmeye baslanir.  
  Seker baskini ayrica ciltteki kolajenin çarpraz baglanmasina sebep olur ki bu kirisikliklarin,  
  sarkmanin ve form kaybinin kaynagidir.  
  Kahve insülin düzeyini daha da arttirir ve karnin yagi depolamasina sebep olan stres hormonu  
  kortizolü uyarir.Yagsiz, sekeri bol veya sekere kolayca dönüsebilen bir diyet yagli bir diyetten daha  
  tehlikelidir. Çünki yag sekerin emilimini geciktirir ve dolayisi ile insülin üretimi de yavaslar.  
  Bu sekilde kötü bir beslenme iyi his beyin kimyasali serotonin'i iyice düsürecek ve kilo alma,  
  bitkinlik, kirisiklik problemlerine ilaveten bir de kendinizi kötü hissedeceksiniz.  
     
  Glisemik indeks : Yiyeceklerin yendikten 2 - 3 saat sonra kan seker düzeyinin ne kadar artacagini  
  gösteren ve glükoz = 100 baz alinan bir indekstir. Ikinci bir glisemik indeks de glükoz yerine  
  beyaz ekmek=100 alinarak yapilmistir. Biz burada glükoz bazli indexi tercih etmekteyiz.  
     
  Yüksek kan sekerini düsürmek için pankreas insülin üretir. Kan sekeri baslangiç olarak demir, bakir  
  gibi minerallere ve hücre zarlarina saldiran serbest radikalleri yaratir ve bunlarin aktivasyon gücü ile  
  bir çok iltihabi kimyasallar ürer. Gerçekte baslangiçta zararli olmayan LDL kolestrol, radikaller  
  yüzünden okside oldugunda zararli hale gelir ve damar cidarlarinda plaka birikintileri olusumunu  
  tesvik eder. Bu birikmeler tikanmalara yol açarak koroner damar hastaliklarina yol açar. Seker  
  vücutta insülin düzeyini her yükselttiginde, yag depolama hormonlari da harekete geçer ve yaglar  
  depolanmaya baslar. Vücut, yiyeceklerdeki yagi çok kolay ve çabuk bir sekilde vücut yagina  
  dönüstürür. Diyetsel olarak alinan her 100 kalorilik yag sadece 3 kalori yakilarak 97 kalorilik vücut  
  yagina dönüstürülür. Kan sekerinin yükselmesiyle birlikte, salgilanan insülin, sekeri kandan  
  uzaklastirarak hücrelere iter ve vücutta yag birikimi artarak yag hücreleri siser. Yag birikiminin  
  artmasi, kas dokularina insülin alinmasini engeller. Bu durumda pankreas kan dolasimindaki glükoz  
  seviyelerinin hala çok yüksek oldugunu farkeder ve daha çok insülin salgilar. Vücudun orta  
  bölümünde biraz fazla yag insülin etkinligini çok kötü etkiler. Öyleki sisman bir kiside zayif bir kisiye  
  göre 2 ila 5 kat fazla insülin salgilanir. Kan sekeri düstükçe istah da artar. Iste bu kisir döngü  
  böylece sürer gider. Üstelik bir çok mineral, vitamin ve liflerden yoksun hazir veya rafine  
  yiyeceklerden gerekli besinleri alamayan vücut bunlari sizden talep ederek daha fazla yemenize  
  sebep olarak isin iyice karmasik bir hale gelmesine neden olur.  
  Bel çevrenizde ne kadar çok yag varsa pankreasiniz o kadar çok insülin salgiliyor demektir.  
  Sekerden kaynaklanan reaksiyonlara glükasyon denir ve dokularda protein glükasyonuna  
  neden olur. Bu, depolanan yiyeceklerde renk koyulasmasi ve sertlesme olarak ortaya çikar.  
     
  Rafine yiyecekler ve fazla vücut yaglari pankreasa asiri insülin salgilamasi için baski yaparlar  
  ve bu da zaman içinde diyabete ( seker hastaligi) sebep olur.  
     
  Olay ciltte oldugu zaman, seker molekülleri, kimyasal reaksiyonlari kolajen liflerinde baslatir ve onlara  
  baglanirlar. Saglikli kolajen lifleri birbiri üstünde kayar ve çok esnektirler. Gülümseme veya kizma  
  aninda olusan yüz çizgileri bu olay sona erdiginde bu esnek yapidan ötürü tekrar eski düzgün  
  halini alir. Ancak, sekerle kolajen lifleri arasinda sürekli olusan çarpraz baglar zamanla bu esnekligin  
  yitirilmesine ve sertlesmeye sebep olur ve derin çizikler ve burusmalar ortaya çikar ve artik eskisi  
  gibi kolayca eski seklini alamayarak suratta kalici izler belirmeye baslar. Fibroblastlar kolajene ve  
  dokuya esneklik ve güçlülük veren lifleri üreten hücrelerdir. Labaratuvarda bu kültür hücrelerine  
  bir damla seker ilave edildiginde derhal 1 - 2 dakika içinde iltihabi kimyasallarda büyük bir artis  
  gözlenir. Iste bu yüzden glükasyonun vücudun tüm bölgelerinde olacagi böbrek, ciger, beyin gibi  
  diger hayati organlari da harap edecegini unutmayalim. Seker ayrica hücre plazma zarindaki  
  maddelere de baglanabilir ve AGES tabir edilen ileri glikasyon ürünleri denilen bir çesit yaslilik  
  kimyasallari olusturur. AGES in hücrede birikmesi iyi çalismamaya yol açar ki bu, tam bir yaslanma  
  göstergesidir.  
     
  Simdi glisemik indeks hakkinda bir fikir verebilmek amaciyla bazi zararli yiyeceklerin glisemik indeks  
  degerlerini siralayalim. Glisemik indeks degerleri 50 nin üzerinde olan yiyeceklerden uzak  
  durulmali veya haftada 1 defadan fazla yenilmemelidirler. Ancak glisemik indeks tek basina bir  
  ölçü olmamalidir. Çünki besleyici özelliklere sahip, lif açisindan zengin bir yiyecekten sadece  
  glisemik indeksi yüksek diye vazgeçilmez. Muz, papaya, kayisi, havuç ve lima fasulyesi gibi.  
     
     
  TOFU LU DONMUS TATLI
     
HÜCRE VE YASLANMA    
     
     
     
  HÜCRE PLAZMA ZARI IÇI LIPID DOLU NÜKLEER ZAR
   
  MITOKONDRIA DNA
     
    SITOSOL(HÜCRE ÇEKIRDEGI)
  Küçük moleküler  
  mesajci  
  proteinler  
     
     
     
     
     
  Hücre plazma zari hormon ve nöro iletici reseptörler ile kaplidir.  
  Mitokondriya yiyeceklerin temel kimyasal yapilarina ayristirildigi ve bu kimyasallarin oksijen ile  
  birlestirilerek su ve enerji üretilen merkezlerdir. Burada problem üretilen enerjinin % 5 inin reaktif  
  oksijen türlerine yani serbest radikallere dönüsmesidir.  
     
  Oksijenden gelen bu zararlara karsi diyetlerimizden saglanan anti - oksidandenilen savunma sistemleri  
  ile korunuruz. Vit - E, Vit - ß Karotengibi pek çok çesit antioksidan vardir.  
     
  Bundan baska vücudumuz andojen anti - oksidan sistemleri yaratmistir. Bunlar enzim sistemleri ve  
  serbest radikalleri durduran glutasyon aminoasitleridir. Glütasyon üç aminoasitten olusmaktadir.  
     
  Hücre plazma zari düzgün islev görebilmek için sivi kalmak zorundadir. Yaslandikça zar sertlesir ve  
  akiciligini kaybeder. Bunun sonucunda besleyici maddeler hücreye nüfuz edemedikleri gibi  
  hücrede olusan atiklarda atilamaz ve DNA ya da RNA yi üretemez haline gelinceye kadar enzim  
  sistemlerimizi yavaslatir. Yine zar siviligini kaybettiginde hormon ve nöro iletici reseptörler  
  çalisamaz ki bu da, hücrenin yaslanma süreci baslamis demektir.  
     
  Antioksidanlardan beklenenler nelerdir. Hücre lipid zari iki adet fosfolipid tabakadan olusan yagli bir  
  çerçevedir. Dolayisiyla antioksidanlarin bu yagli kabuga nüfuz edebilmeleri için yagda çözünebilir  
  olmalari gerekli ilk sarttir. Ikinci aranan özellik ise korunmanin gerektigi bölgelere gidebilmeli, oraya  
  ulasabilmelidirler. Daha sonrada serbest radikalleri hücreye zarar vermeden yakalayabilmeli, yani  
  dokularin moleküllerine göre daha aktif olmali, yani onlarla daha kolay reaksiyona girmelidirler.  
     
  Hücre plazma zari iki katmanli olup yapisal olarak bir fosfolipittir.Kuyruk kismi içe yani yagli kisma  
  yönelik, fosfat kismi da yani bas kismi diyebilecegimiz tarafi da suya yönelik olup disa dönüktür.  
  U.V isinlarinca olusturulan serbest radikaller kararsiz yapilar olup çok kisa bir an yasadiklarindan  
  direk olarak çok fazla bir hasar yaratamazlar ancak fosfolipidleriyapisal bir parçalanmaya götürecek  
  sekilde tetiklerlerve neticede arachidic asitdenilen bir yag asidive okside olmus bir takim yaglar  
  olusur. Buokside yaglarin bir kismidatoksik yapida,aldehit denen bir kisim kimyasallara parçalanir  
  ki bunlar hücre içine akarak, hücre içine ve DNA ya zarar verir, iltihaplanmalara neden olurlar.  
     
  Hücre zarinda hücrenin diger bölgelerine göre 8 kat daha fazla oksijen vardir ve bu yüzden serbest  
  radikal üremesi açisindan çok elverisli bir ortamdir. Bu bozulma ürünleri vücuttaki bazi önemli  
  kimyasallari taklit ederek onlarin islevlerini görebilir. Örnegin okside yag ve platelet gibi.  
  Aktivasyon Faktörüdenen ve iltihaplanmayi kontrol eden bu faktörün baglanacagi reseptöre  
  baglanarak vücudu aldatir ve bir iltihap seli yaratarak kan hücrelerine ve kirmizi kan damarlarina  
  zarar verir ve hayati tehlikesi olan damar tikanma riskleri ile karsi karsiya kalabiliriz. Hücre plazma  
  zari, kendisine serbest radikal saldirisi oldugunda arachidic asit salgilar ve o da prostaglandin  
  benzeri iltihabi kimyasallara dönüsür.  
     
  Arachidic asit, fosfolipitlerin serbest radikallerce parçalanarak üretilmesi durumunda mitokondriayi  
  istila eder ve metabolizmayi bozar. Yiyeceklerimizi enerjiye dönüstürmek yerine enerjiyi ( ATP  
  Formu dedigimiz hücrelerde enerji saglayici bir yüksek enerji fosfati halinde) kontrolsüz bir sekilde  
  saliverir. Neticede daha fazla serbest radikal olusarak sistem bir kisir döngüye girer ve mitokondria  
  zarar görerek cildimiz yaslanir. Bu kisir döngüde arachidic asit, enzim sistemleri sayesinde  
  prostaglandidler, leukotrienler ve hetes dahil bir çok iltihabi kimyasala okside edilir. Bu iltihaplanma  
  yanlisi kimyasallar hücre içinde büyük miktarda zarara yol açarlar.  
     
  Hücre, hayatta kalma faktörüdiye adlandirilabilecek kendi kendini savunma sistemine sahiptir.  
  Antioksidanlar serbest radikaller (oksidanlar) e karsi savunmalardir. Bu oksidanlarin antioksidanlara  
  oranina redoks düzeyi denir. Redoks duyarli göstergeler bu düzeyi izler ve hücre savunma sistemi  
  buna karsilik verir. Neticede, glütasyon, üç amino asitten olusan tripeptid, harekete geçer.  
  Glütasyon serbest radikallere ve oksidatif baskiya karsi hücrede önemli bir savunma olup kimyasal  
  dengeyi düzenler. Ancak çabuk tüketilir ve düzeyi düser. Iste bu düsük glütasyon düzeyi , kronik ve  
  akut iltihabi durumlarin bir göstergesidir.  
     
KIRISIKLIGIN OLUSUMU Hücrenin içi; çekirdegi, DNA yi, transcription faktörlerini barindiran jelatinimsi bir yapi ile doludur.  
  Bu proteinler çekirdege gidip DNA' yi, RNA üretmek üzere uyaran ve hücre fonksiyonlari için  
  önemli proteinler yapan küçük moleküler mesajcilardir. Önemli iki tane transcription faktörü nükleer  
  faktör kappa - B (NF - kB) ve Aktivatör Protein - 1 (AP - 1) dir. Bunlar, serbest radikaller hücrenin redoks  
  düzeyi degisip savunma sistemini zaafa ugratana kadar aktif degildirler. Oksidatif baski ortaya  
  çikinca harekete geçer ve NF - kB çekirdege göç ederek DNA'ya baglanir. Neticede hücresel  
  dünyanin seri katilleri denen sitokinler üretilir. AP - 1 de çekirdege göç eder ve kolajen tüketen  
  kolejenaz enzimi üretimine sebep olur. Sonuçta cildimizin büyük çogunlugunu olusturan kolajen  
  tüketildiginden ciltte kirisikliklara neden olan mikro izler olusur.  
     
ANTI - ILTIHAPSAL YIYECEKLER Vücudumuz düzenli bir sekilde, yüksek kaliteli proteine ve dogru yaglara ihtiyaç duyar. Yeterli yüksek  
  kalitede protein alinmazsa hücreler bozulmaya basladigi gibi vücudun onlari onarmasinda da  
  yetersiz kalinir. Gereksiz sekilde vücut zarar görmeye baslar.  
     
  Vücut, hücrelerin fonksiyonlarini yerine getirebilmeleri için temel yag asitlerini düzenli sekilde almalidir.  
  Bu da faydali yaglari yiyerek olur. Eger bunlari alamazsak vücut tüketilen yaglari yakamaz ve  
  metabolize edemez. O zaman bu yaglar kalça, kol, baldir ve karinda birikmeye baslar.  
     
  Vücutta ihtiyaç duyulmayan seyler seker - pirinç - makarna ve patates gibi yüksek glisemik indeksli  
  karbonhidratlardir. Seker ve hizla sekere dönüsebilen yiyecekler güçlü iltihapsal ajanlar olup  
  hücrelerin en büyük düsmanlaridirlar. Kanin ani olarak sekerle doldurulmasi vücutta iltihap  
  patlamasina neden olur ve bu durumda, kandaki seker düzeyini ayarlamak için pankreas daha hizli  
  insülin salgilar ve bu gerekli insülin miktarinda ani siçrayislara sebebiyet verir ki bu, yaglarin  
  yakilma islemini kilitler ve yaglar depo edilmeye baslanir.  
  Seker baskini ayrica ciltteki kolajenin çarpraz baglanmasina sebep olur ki bu kirisikliklarin,  
  sarkmanin ve form kaybinin kaynagidir.  
  Kahve insülin düzeyini daha da arttirir ve karnin yagi depolamasina sebep olan stres hormonu  
  kortizolü uyarir.Yagsiz, sekeri bol veya sekere kolayca dönüsebilen bir diyet yagli bir diyetten daha  
  tehlikelidir. Çünki yag sekerin emilimini geciktirir ve dolayisi ile insülin üretimi de yavaslar.  
  Bu sekilde kötü bir beslenme iyi his beyin kimyasali serotonin'i iyice düsürecek ve kilo alma,  
  bitkinlik, kirisiklik problemlerine ilaveten bir de kendinizi kötü hissedeceksiniz.  
     
  Glisemik indeks : Yiyeceklerin yendikten 2 - 3 saat sonra kan seker düzeyinin ne kadar artacagini  
  gösteren ve glükoz = 100 baz alinan bir indekstir. Ikinci bir glisemik indeks de glükoz yerine  
  beyaz ekmek=100 alinarak yapilmistir. Biz burada glükoz bazli indexi tercih etmekteyiz.  
     
  Yüksek kan sekerini düsürmek için pankreas insülin üretir. Kan sekeri baslangiç olarak demir, bakir  
  gibi minerallere ve hücre zarlarina saldiran serbest radikalleri yaratir ve bunlarin aktivasyon gücü ile  
  bir çok iltihabi kimyasallar ürer. Gerçekte baslangiçta zararli olmayan LDL kolestrol, radikaller  
  yüzünden okside oldugunda zararli hale gelir ve damar cidarlarinda plaka birikintileri olusumunu  
  tesvik eder. Bu birikmeler tikanmalara yol açarak koroner damar hastaliklarina yol açar. Seker  
  vücutta insülin düzeyini her yükselttiginde, yag depolama hormonlari da harekete geçer ve yaglar  
  depolanmaya baslar. Vücut, yiyeceklerdeki yagi çok kolay ve çabuk bir sekilde vücut yagina  
  dönüstürür. Diyetsel olarak alinan her 100 kalorilik yag sadece 3 kalori yakilarak 97 kalorilik vücut  
  yagina dönüstürülür. Kan sekerinin yükselmesiyle birlikte, salgilanan insülin, sekeri kandan  
  uzaklastirarak hücrelere iter ve vücutta yag birikimi artarak yag hücreleri siser. Yag birikiminin  
  artmasi, kas dokularina insülin alinmasini engeller. Bu durumda pankreas kan dolasimindaki glükoz  
  seviyelerinin hala çok yüksek oldugunu farkeder ve daha çok insülin salgilar. Vücudun orta  
  bölümünde biraz fazla yag insülin etkinligini çok kötü etkiler. Öyleki sisman bir kiside zayif bir kisiye  
  göre 2 ila 5 kat fazla insülin salgilanir. Kan sekeri düstükçe istah da artar. Iste bu kisir döngü  
  böylece sürer gider. Üstelik bir çok mineral, vitamin ve liflerden yoksun hazir veya rafine  
  yiyeceklerden gerekli besinleri alamayan vücut bunlari sizden talep ederek daha fazla yemenize  
  sebep olarak isin iyice karmasik bir hale gelmesine neden olur.  
  Bel çevrenizde ne kadar çok yag varsa pankreasiniz o kadar çok insülin salgiliyor demektir.  
  Sekerden kaynaklanan reaksiyonlara glükasyon denir ve dokularda protein glükasyonuna  
  neden olur. Bu, depolanan yiyeceklerde renk koyulasmasi ve sertlesme olarak ortaya çikar.  
     
  Rafine yiyecekler ve fazla vücut yaglari pankreasa asiri insülin salgilamasi için baski yaparlar  
  ve bu da zaman içinde diyabete ( seker hastaligi) sebep olur.  
     
  Olay ciltte oldugu zaman, seker molekülleri, kimyasal reaksiyonlari kolajen liflerinde baslatir ve onlara  
  baglanirlar. Saglikli kolajen lifleri birbiri üstünde kayar ve çok esnektirler. Gülümseme veya kizma  
  aninda olusan yüz çizgileri bu olay sona erdiginde bu esnek yapidan ötürü tekrar eski düzgün  
  halini alir. Ancak, sekerle kolajen lifleri arasinda sürekli olusan çarpraz baglar zamanla bu esnekligin  
  yitirilmesine ve sertlesmeye sebep olur ve derin çizikler ve burusmalar ortaya çikar ve artik eskisi  
  gibi kolayca eski seklini alamayarak suratta kalici izler belirmeye baslar. Fibroblastlar kolajene ve  
  dokuya esneklik ve güçlülük veren lifleri üreten hücrelerdir. Labaratuvarda bu kültür hücrelerine  
  bir damla seker ilave edildiginde derhal 1 - 2 dakika içinde iltihabi kimyasallarda büyük bir artis  
  gözlenir. Iste bu yüzden glükasyonun vücudun tüm bölgelerinde olacagi böbrek, ciger, beyin gibi  
  diger hayati organlari da harap edecegini unutmayalim. Seker ayrica hücre plazma zarindaki  
  maddelere de baglanabilir ve AGES tabir edilen ileri glikasyon ürünleri denilen bir çesit yaslilik  
  kimyasallari olusturur. AGES in hücrede birikmesi iyi çalismamaya yol açar ki bu, tam bir yaslanma  
  göstergesidir.  
     
  Simdi glisemik indeks hakkinda bir fikir verebilmek amaciyla bazi zararli yiyeceklerin glisemik indeks  
  degerlerini siralayalim. Glisemik indeks degerleri 50 nin üzerinde olan yiyeceklerden uzak  
  durulmali veya haftada 1 defadan fazla yenilmemelidirler. Ancak glisemik indeks tek basina bir  
  ölçü olmamalidir. Çünki besleyici özelliklere sahip, lif açisindan zengin bir yiyecekten sadece  
  glisemik indeksi yüksek diye vazgeçilmez. Muz, papaya, kayisi, havuç ve lima fasulyesi gibi.  
     
     
  TOFU LU DONMUS TATLI
  GLÜKOZ
  FRANSIZ BAGET
  GLÜTENSIZ EKMEK
  HAZIR PILAV
  PIRINÇ HAZIR TAHIL
  HAMBURGER EKMEGI
  PIRINÇ KEKLERI
  MISIR GEVREGI
     
  Karisik olarak yenildiginde emilim oranlari degistiginden bu index degerleri degisebilirler.  
     
  Bu tablo göz önüne alinarak asagidasakincali vesaglikli yiyecekler tablosu verilmistir.  
     
  SAKINCALI YIYECEKLER  
     
  AGIR KREMA  
  ALKOLLÜ IÇECEKLER  
  BAGELLER  
  BAL  
  BALKABAGI  
  BEZELYE  
  ÇIKOLATA  
  DOMUZ ETI  
  DONDURMA  
  EKMEKLER  
  ERISTE  
  GOFRET  
  HAMUR ISLERI  
  HAVUÇ  
  KAHVE  
  KARPUZ  
  KEK  
  KIZARMIS YIYECEKLER  
  KREM PEYNIR  
  KREP  
  KRUVASAN  
  KURABIYELER  
  KURU MEYVE  
  KURU ÜZÜM  
  MAKARNA  
  MANGO  
  MARGARIN  
  MEYVE SUYU  
  MISIR  
  MISIR NISASTASI  
  ÖRDEK  
  PAPAYA  
  PATATES  
  PATLAMIS MISIR  
  PEKMEZ  
  PEYNIR(SERT)  
  PILAV  
  PIZZA  
  PORTAKAL  
  PUDING  
  REÇEL VE JÖLE  
  SALÇALI SOS  
  SIGIR ETI  
  SODA  
  SOSISLI SANDVIÇ  
  SEKERLER  
  SEKERLEME  
  SEKERLI ÇÖREK  
  SERBET  
  TAHILLAR(YULAF HARIÇ)  
  TAM YAGLI SÜT  
  TEREYAGI  
  TURTA  
  TURSU  
  TACO - MEKSIKA BÖREGI  
  UN  
  ÜZÜM  
     
     
  Sag taraftaki saglikli yiyecekler tablosunda  
  kirmizi yazili besinler yarim porsiyon olarak  
  yenilmelidirler.  
     
  Pratik ölçülendirme olarak 1 gr yagda 9 kalori,  
  ve 1 gr karbonhidratta da 4 kalori oldugu akildan  
  çikarilmamalidir. Bu ölçüler hafizanizi canlandirmiyorsa  
  1 yemek kasigi yagin 120 kalori oldugunu bilin yeter.  
     
     
     
  Yine bir fikir vermek üzere en iyi antioksidan  
  yiyecekler, cilt kirisikligini önleyici yiyecekler  
  ve ikinci dereceden tercih edilecek yiyecekler  
  olmak üzere bazi besinler asagida siralanmistir.  
     
     
  EN IYI ANTIOKSIDANLAR  
  AVOKADO  
  DOLMALIK BIBERLER  
  KÜÇÜK TANELI MEYVELER  
  KAVUN  
  ISPANAK  
  KIVIRCIK YAPRAKLI LAHANA  
  PORTAKAL RENKLI KABAK  
  SOMON BALIGI  
  DOMATES  
     
     
N E L E R Y E M E L I Y I Z    
  PROTEINLER  
  Vücudumuz yasam için gerekli 24 yag asidinden sadece 12 tanesini üretebilmektedir, bu yüzden  
  digerlerini yiyecekler yolu ile aliriz. Protein eksikligi yüz hatlarinin yumusak ve hamurumsu olmasi,  
  yüzde keskin hatlar, düzgün bir çene çizgisi ve çikik elmacik kemikleri olmamasindan belli olur.  
  Protein eksilince vücut kendi kendini beslemeye zorlanir ve hem doku hem de kaslar bozulmaya  
  baslar.  
     
  Proteinler sindirilirkenamino asitlere ayrilir. Amino asitler vücudun temel yapi taslaridirlar, kaslar,  
  kemikler, organlar, kikirdak, cilt, antikorlar ve reaksiyonlari kolaylastiran enzimler bile proteinden  
  yapilir. Protein vücutta depolanamadigindan devamli taze olarak alinmak mecburiyetindedir.  
  Kadinlar günde 65 gr proteine, erkeklerse 75 - 60 gr a ihtiyaç duyarlar.  
  Boy, kilo ve fiziksel aktiviteye göre günde 280 - 400 gr protein alinarak bu ihtiyaçlar saglanabilir.  
  1 Porsiyon izgara tavuk gögsü 28 gr protein - 172 kalori saglarken,1 tabak pilav4 - 5 gr protein  
  206 kalori içerir. Fasülyede ise 1 tabak 14 gr protein ve 220 kalori içerir ki 1.sikta 6 - 7 tabak pilav  
  yahutta 2. sikta ise 2 tabak fasülye yemek gerekir ki gramaj olarak ayni olsa bile bol miktarda  
  gereksiz kalori alinmis olur. Balik, yumurtanin beyaz kismi, derisiz tavuk ve hindi gögsü iyi  
  protein kaynaklaridir. Balikta bol B Vitamini ve pek çok çesitte mineral bulunur, az yag içerir ve  
  düsük kolestrollüdür. En çok kalamarda kolestrol olup o da, yumurtadakinden ve günlük limit  
  300 mgr dan azdir. Baliklarin düsük oranda sodyum içermeleri de bir avantajdir.  
  100 gr da 60 - 100 mgr arasi.  
  Balik, bunun disinda pek çok islevi olan DMAE kaynagidir. En çok somon da bulunur.  
     
  DMAE hücre zarini stabilize ederek bir anti - oksidan gibi davranarak onu serbest radikal hasarlarindan  
  korur. Bellek gelistiricidir. Sinir fonksiyonlarini uyararak kaslari kasar ve cilt altinda sikilastirir,  
  böylece gögüs ve yüz sarkmalari önlenir. Vücudumuzdaki bir kasi hareket ettirmek istedigimizde  
  mesela yazi yazmak,gülümsemek gibi... O isi yapacak kasa dogru sinir boyunca bir sinyal ilerler ve  
  nöromüsküler kavsak denilen bir yerde, kas'a kisa bir mesafe kala durur. Sinirin sonunda asetil  
  kolinin de içinde oldugu nöral kimyasallar deposu olarak çalisan bir tomurcuk bulunur. Asetil kolin  
  sinirlerin birbiriyle ya da bir kas ile iletisim kurmasina izin veren bir nöro - ileticidir. Iste sinyalin  
  durdugu bu kavsak asetil kolinin sogandan saliverildigi ve kasin kasilmasina yol açarak kastaki özel  
  reseptörlere kilitlendigi yerdir. Yani sinirlerin kendisi gerçekte kasa dokunmazlar. Yaslanirken asetil  
  kolin seviyemiz düser ve bu yüzden de kaslar gevser ve sarkar. Balik disinda da DMAE takviyesi  
  yapmak gerekir. DMAE asetil kolinin yapi tasidir.  
     
  Proteinler hakkinda söylenecek pek çok söz vardir.Ama herkesin aklinda tutmasi gereken en önemli  
  sey hayvansal proteinlerin kanser riskini arttirmasi, kalp krizi riskini ve kolestrolü yükseltmesi  
  buna karsilik bitkisel proteinlerin ise hayvansal proteinlerin tamamen aksine tesir göstermesidir.  
  100 gr sigir etinde 93 mgr kolesterol varken tavuk gögsünün 100 gr inda da 85 mgr kolestrol vardir.  
  Ayrica kizartilmis tavuk etler arasinda en güçlü kansorejen olanidir.  
  Hedef, kalorilerin % 10 dan azini hayvansal gidalardan almak seklinde olmalidir.  
     
  Bugün hayvansal proteinlerin vücutta asit yükleri olusturdugu ve dolayisiyla bunlari nötralize  
  etmek için kemiklerden kalsiyum salgilandigi bilinmektedir.Sonuçta osteoporozu hizlandirirlar.  
  Bitkisel proteinlerde ise böyle bir durum söz konusu degildir. Yapilan arastirmalar kemik  
  erimesinin ne kadar kalsiyum alindigiyla degilde ne kadar kalsiyumun atildigiyla ilgisi oldugunu  
  göstermistir. Bu kaybi destekleyen maddeler hayvansal proteinler, tuz, kafein, rafine seker, sigara,  
  alkol, antibiyotikler, alüminyumlu mide ilaçlari, A Vitamini tamamlayicilari, steroid ve tiroid  
  hormonlari olarak siralanabilir. Osteoporoza karsi süt ve peynire yüklenmek dogru degildir.  
  Iskemik kalp hastaligi riskini arttirdiginiz gibi prostat ve yumurtalik kanser risklerini de arttirirsiniz.  
     
  Y A G L A R  
  1 - Yaglar, mitokondriada yakilabilirler ancak temel yag asitleri olmadan enerji olarak kullanilamaz.  
  2 - Vücut yagi olarak depolanabilirler.  
  3 - Iyi yaglar, hücre zarina stabilize edici etki yaparak iltihabi kimyasallara parçalanmayi önlerler.  
  4 - Hücrede yag metabolizmasini yöneterek hormon benzeri maddeler gibi davranabilirler.  
  Tanimlama :  
  Hidrokarbon zinciri tamamen doymus, tekli baglara sahipse bu yaglara doymus yag denir. Tereyagi  
  ve domuz yagi gibi.  
  Yag asidi zincirinde 2 hidrojen atomu eksikse yani bir çifte bag varsa bunlara tekli doymamis yag  
  denir., Zeytin yagi gibi.  
  Eger hidrokarbon zincirinde 4 yada daha fazla hidrojen atomu eksikse yani zincirde 2 veya daha  
  çok çifte bag varsa bunlara da çoklu doymamis yaglar denir. Misir yagi, balik yagi gibi.  
     
  Doymus yaglar oda sicakliginda katidirlar. Yüksek miktarda alinmalari birçok hastaligin kaynagi  
  olacaktir. Yani kirmizi eti haftada 1 defadan fazla yememek gerekir. Misir, safflower, kanola yaglari  
  gibi bitkisel bazli çoklu doymamis yaglar LDL kolestrolü düsürmesi yüzünden saglikli yaglar olarak  
  ilan edilmislerdir. Halbuki bu yaglarca zengin bir diyetin kardiyovasküler riski arttirdigi tesbit  
  edilmistir. Bu çoklu doymamis yaglara trans yaglar denir ve yiyeceklerin içinde stabil kalabilmeleri  
  için hidrojenize edilerek kati hale dönüstürülen tiplerinede kati trans yaglar denir. En zararli yaglar  
  bu sentetik olanlardir. Yine trans yaglar hücre zarini kati ve esnemez yaparak ensülin duyarliligini  
  azaltirlar. Hazir yiyeceklerden ve margarinlerden uzak durulursa bu zararlilardan da uzak durulmus  
  olur. Yani bu yaglar afaroz edilmelidir.  
     
  Ancak baliktan elde edilen çoklu doymamis yaglar tamamen farkli neticeler dogururlar. Çoklu doymamis  
  yaglar, hücre plazma zarinin bir parçasi haline geldikleri için bilesiklerin hücrelerin içine ve disina  
  geçmesini kontrol eder. Ayrica bu yaglar hücresel düzeyde güçlü hormonlar olarak da hizmet eder.  
  Yabani soguk su baliklari (somon - uskumru - alabalik) en yüksek düzeyde omega - 3 yag asidi oranina  
  sahiptirler. Yine keten yagida hayvansal kaynakli olmayan omega - 3 yag asidi kaynagidir, yalniz  
  vücutta çalisabilmesi için Delta - 6 adli enzim tarafindan aktif forma dönüstürülmesi gerekir.  
     
  DIKKAT:SOMON egerçiftlik somonu ise eti boyuncabeyaz yag çizgileri onun çiftlik tipi oldugunu  
  belirler ve oldukça yagli olup pek tercih edilmezler.Yine etipembe renkliolacaginagriye kaçar.  
  Sockeye somonuen degerli yabani somondur. Eti koyu kirmizi renklidir. En çok omega - 3 burda  
  bulunur. Yine biyolojik antioksidan olan astaxanthine içerir. Bu diger karoten sekildekilerden  
  10 kat, E - Vitamininden ise 100 kat kuvvetli antioksidandir.  
     
  Baliklar ne kadar çok yagli ise o kadar omega - 3 yag asidi bulunduruyor demektir. Anti - aging, beyin  
  ve güzellik yararlari o kadar fazladir. % 5 den fazla yaglilar çok yagli; % 2,5 - 5 arasi orta yagli;  
  % 2,5 dan az ise az yagli diye siniflanirlar.  
     
  ÇOK YAGLI BALIKLAR  
  Alabalik  
  Albacore ton  
  Hamsi  
  Mavi yüzgeçli ton  
  Ringa  
  Samur baligi  
  Sardinya  
  Somon  
     
  En faydali yag zeytin yagidir sözü en az zararli yag zeytin yagidir seklinde degistirilirse yaglarin ne  
  kadar zararli oldugunun hiç akildan çikmayacagi kanisindayiz. Bir ölçü olarak verilmek istenirse  
  zayifca bir kisi günde ancak 1 yemek kasigi zeytin yagi alabilir.  
     
  Diger bir önemli hususta, yiyeceklerin 100 gramindaki yag orani degil de sagladigi 100 kalorideki  
  yag oraninin ne olduguna bakilmasidir.Örnek olarak % 2 az yagli sütü ele alalim. Evet 2 gram yag  
  vardir ama kalorisinin % 35 i de bu yagdan kaynaklanmaktadir. Üstelik midemiz kiloya göre degil  
  hacme göre çalisir, yani kapasitesi yaklasik 1 litredir. Hacim tutan yesilliklerle beslenirseniz dogal  
  olarak daha az kalori alirsiniz. Toplam kalori yag, protein ve karbon hidratlardan gelir.  
  25 gr. dana filetosu, 360 gr. brokoli, 335 gr. lahana ve 715 gr.kivircik salata hep 100 kaloridir.  
  Simdi, etteki kalorinin çogunun yagdan gelmesi bize tehlikenin nerden geldigini çok güzel isaret  
  etmektedir. Ayrica da yesilliklerin mineral, lif, vitamin, fitokimyasallar açisindan zengin ve kolestrol  
  ihtiva etmedigi de unutulmamalidir.  
     
  Diyetsel olarak alinan her 100 kalorilik yag sadece 3 kalori yakilarak 97 kalorilik vücut  
  yagina dönüstürülür. Halbuki glükozu yaga dönüstürmek için karbonhidratlardan alinan kalorilerin  
  % 23 ü harcanir.  
     
  TEMEL YAG ASITLERI  
  Vücutta yapilmayip yiyeceklerle alinan yag asitlerine Temel Yag Asitleri denir.  
  Ingilizceden kisaltma: EFA  
  Temel yag asitlerinin kalp koruyucu - tansiyonu düsürücü - kan tikanmalarini azaltma gibi yararli  
  birçok etkisi vardir. Ayrica az bir miktarlarinin bile kolon, gögüs ve prostat kanser risklerini  
  düsürdügü bilinmektedir.  
     
  Ayrica, özellikle kadinlarda, gittikçe fazla rastlanmaya basliyan, bir otoümmin rahatsizlik çesidi olan  
  romatizmal arteritteki agri ve iltihaplanmalarin omega - 3 ile azaldigi tesbit edilmistir. Bundan baska  
  kronik bir, kasintili, kirmizi deri döküntüsü rahatsizligi olan psoriasis hastalarinda omega - 3  
  miktarinin düsük düzeyde bulundugu belirlenmis ve yüksek omega - 3 lü balik yagi ile tedavilerde  
  pullu derilerde gelismeler gözlenmistir.  
     
  Omega - 3 yag asitleri iltihabi kimyasallarin üretimini bariz bir sekilde azaltir. Vücuttaki iltihaplanmanin en  
  büyük nedeni olan arachidic asit üretimini gerçekten bloke ederler. Yine omega - 3 ler serbest  
  radikaller sonucunda ortaya çikan ve alerji ve cilt bozukluguna sebep olan leuotrienleri de hedefler.  
  ? - Linolenik asit vücutta önce eicosapentaenoic asit (EPA) ya ,sonra da docosahexaenoic aside  
  (DHA) metabolize olur.Bu iki omega - 3 yagida somonda bol miktarda bulunur. Her ikiside kalbe iyi  
  gelirler, ancak DHA tri gliseridi düsürmede ve iyi kolestrol HDL yi arttirmada EPA dan daha güçlüdür.  
  DHA, tansiyonu düsürmede de etkindir.  
  Günde 1 - 2 gr omega - 3 yagi almakta fayda vardir. Bununla ilgili ölçüler asagida verilmistir.  
     
  Keten tohumu  
  Keten yagi  
  Ceviz ( 6 adet )  
  Soya fasülyesi ( yesil )  
  Tofu  
     
     
  Omega - 6 yani linoleik asitten elde edilen gamma linoleik asit( GLA )de HDL yi arttirir ve tri gliserid  
  seviyesini düsürür. Yaslandikça, etkinlestirici enzim delta - 6 desaturase seviyeleri azaldiginda,  
  omega yag asitleri önemlidir. Omega - 6 ve omega - 3 yag asitleri birlikte 2/1 oraninda alinmasi  
  halinde stres sirasinda vücutta artan kortisol ve norepinephrine gibi stres kimyasallarinin  
  seviyelerinin azalmasinda yardimci olur. DHA, kronik olarak stresli insanlarda, özellikle  
  norepinephrine düzeylerini düsürür. Ayrica kortisol düzeyleri yaslandikça artar ve hücrelerimizi  
  insülin etkilerine karsi dirençli hale getirirler, bu da artmis vücut yagi demektir. Insülin yükselmeyi  
  sürdürdügünde kan sekeri düsmez. Bu durum insülin direnci olarak bilinir.  
  Genellikle yüksek kan yagi ve kalp hastaligi olanlarda ve Tip - 2 diyabetlilerde görülür. GLA ve DHA  
  nin hücrenin insüline olan duyarliligini arttirdigini ve böylece kalp hastaligi - diyabet ve fazla vücut  
  yagi gelistirme imkanimizi azaltirlar.  
     
  Beyin fonksiyonu, temel yag asidi tüketimi ile yakindan ilgilidir. Hücre zarini olusturan fosfolipit  
  katmanlar temel yag asitlerinden olusur. Bu, beyin sinir hücrelerinin tam çalismasi ile ilgilidir. Insan  
  sütünde yüksek oranda DHA vardir ve emzirme döneminde bebekler optimal beyin büyümesi ve  
  gelisimine sahip varliklardir.  
  DHA yetesizliginde : dikkat eksikligi, hiperaktivite bozuklugu, artmis  
  saldirganlik, ilerki yaslarda alzheimer hastaligi gibi problemler olabilir. Hücresel düzeyde yag asidi  
  metabolizmasini hücrenin çekirdegindeki transkripsiyon faktörleri etkiler. Yag asitleri tarafindan  
  etkilenen transkription faktörü peroxisome proliferator (PPAR) (Etkinlesmis Reseptör) hücresel  
  düzeyde yag asit metabolizmasinin bütün yönlerini etkileyen genlerin belirli kisimlarini aktive  
  ederler. GLA ve DHA genin özelligini degistirecek faktörleri aktive ederler.  
     
  Temel Yag Asitleri eksikligi;yaralarin tam iyilesememesi, enfeksiyonlara kolay hedef olma, cilt  
  görünümünün kötülesmesi, erkeklerde kisirlik, kadinlarda düsüklük, arterit benzeri problemler, bazi  
  kalp ve dolasim sorunlarina sebep olabilir.  
     
  Balik ürünlerindeki A ve D Vitamin fazlaligi birikiminden dolayi bazi yan etkiler olusabilir. Bunlar bas  
  agrisi, ciltte renk bozukluklari, yorgunluk, mide bulantisi ve bazi midesel problemlerdir.  
     
  Linoleik Asit (Omega 6 ailesi) :2 çifte bagli, omega - 6, altinci karbon da çifte bag basliyor.  
  Safflower yagi, evening primrose yagi, üzüm çekirdegiyagi, çiçek yagi, ceviz yagi, soya yagi, misir  
  yagi, susam yagi, ayçekirdegi, ceviz, susam, balkabagi, kenevir, pamuk yagi, çam fistigi, fistik,  
  kestane yagi, piliç  
     
  Linoleik Asit Eksikligi (Omega - 6)  
  Egzamamsi döküntüler, saç kaybi, karaciger bozuklugu, davranis bozuklugu, mide bozuklugu,  
  susuzlukla beraber tatli istegi, bezelerin kurulugu, enfeksiyonlardan kolay etkilenme, yaralarin tam  
  iyilesememesi, erkeklerde kisirlik, kadinlarda düsük yapma, arterit benzeri problemler, kalp ve  
  dolasim problemleri, büyümede gecikme  
     
  Alfa - Linolenik Asit (Omega 3 ailesi) :3 çifte bagli,omega - 3, 3.karbon da çifte bag basliyor.  
  keten yagi, keten tohumu, ve ceviz yagi, kolza yagi, kenevir tohumu, balkabak çekirdegi, soya  
  fasulyesi, koyu yesil yapraklilar (kara lahana, ispanak, semizotu, hardal yapraklari, collards, v.b.),  
  cold water fish, avokado, bugday embriyo yagi, somon, uskumru, sardelye, ançüez, ton baligi  
     
  Linolenik Asit Eksikligi(Omega - 3)  
  Büyümede gecikme, zayiflik, görme ve ögrenme kabiliyetinde bozulma, davranis degisikligi, kol ve  
  bacaklarda karincalanma.  
     
  ZEYTIN YAGI  
  Tekli doymamis yaglardandir. Zeytin yagi az miktarda E vitaminine ek olarak oleik asit ve  
  hidroxytyrosol da içerir.  
  Zeytin yagi HDL kolestrolü yükseltirken LDL kolestrolüde azaltir. Zeytin yagi karanlik ve serin bir yerde  
  saklanmalidir. Çoklu doymamislikli yaglar kolaylikla okside olarak toksik lipid peroksitleri olustururlar,  
  eksimsi kokarlar ve yenildiklerinde vücutta hatiri sayilir miktarda iltihaplanma yaratirlar.  
     
  Zeytin yagi EFA olmayan tekli yag asidi olan oleik asidi %75 oraninda içerir, bu asid omega - 3 ün hücre  
  zarlarina emilmesine yardim eder. Oleik asitte omega - 9 ailesindendir. Temel yag asitlerinin emilmesini  
  kolaylastirma yaninda hücre plazma zarinin akici, yumusak ve istikrarli kalmasina yardimci olur.  
     
  Oleik asit LDL nin oksidasyonunu azaltarak onun zararli sekle okside olmasini önler.  
  LDL ler vücudumuzda serbest radikaller veya seker tarafindan okside olduklarinda LDL molekülleri  
  iltihapsal bir selale yaratarak hücreye ve damarlara zarar vererek damar cidarlarinda tahris ve yag  
  çizgileri olusturur. Daha fazla LDL okside olunca damarlari tikayan plaklar olusmaya baslar. Bu plaklar  
  tedavi edilmeden birakilirlarsa damari tümüyle tikar ve kalp krizi veya felce yol açar.  
     
  Zeytin yaginca zengin diyetlerin birçok faydasi vardir. Anlatilanlar disinda cildin nemli kalma yetenegini  
  arttirir, besinlerin bagirsak emilimini arttirir, safra kesesinin çalismasina yardim eder, ülserdeki mide  
  asidi salgisini düsürür, safra tasi olasigini azaltir, pankreas salgisini uyarir, çocuklarda kemik  
  gelismesine yardim eder, osteoprozü engeller, diyabetlilerde glikozu düsürür, prostat kanser riskini  
  düsürür, gögüs kanser riskini düsürür, ödem olusmasini engeller, tümör gelismesini önler, diyabetlilere  
  yarar saglar.  
  Zeytin yaginda sabunlasmayanlar kisminda beta - karoten ve zeytin yagi polifenolleri denilen çok güçlü  
  koruyucu antioksidanlar içerir. Sadece zeytin yagina has olan bir tanesi hidroksitirosol nadir bulunan  
  bir antioksidan olup zeytin yaginin güzel tadini da bu antioksidan verir. Hidroksitirosol hücre plazma  
  zarini stabilize ederek ciltteki yaslanma sürecini yavaslatir. Yine keratin proteininin de oksidasyonunu  
  engeller ve bu yüzden saçlari yumusak parlak ve isiltili yapar, tirnaklarin soyulmasini ve kirilmasini önler.  
     
  LIFLER  
  Lifler glükoz emilimini yavaslatir ve sindirim hizini kontrol ederler. Su da çözünen ve çözünmeyen  
  tipleri vardir. Meyve, sebze ve baklagiller lif açisindan zengin bitkilerdir. Sizi tok tutarak, anormal  
  yeme krizlerini giderir. Bundan baska kolestrolü düsürme, hormonal dengesizlikleri azaltma,  
  immün sistemi güçlendirme, varisli damar riskini azaltma, hemoroid ve kabizlik riskini azaltma ve  
  diyabeti önleme gibi sayisiz yarrlari olan çok faydali bilesiklerdir.  
  Lifler muhakkak gerçek yiyeceklerden alinmali ve miktarida günde 50 - 100 gr arasi olmalidir.  
  Lif kelimesi su gibi tek bir mana ihtiva eden bir kelime degildir. Pek çok çesitleri vardir ve bunlar  
  vücutta sindirim sistemimiz tarafindan çesitli bakterilerce, bagisikligi gelistiren ve anti - kanser  
  özelliklere sahip önemli yag asitlerine ve diger maddelere dönüstürülür. Ayrica kan glükozunun  
  kontrolünde de görev görürler. Mühim olan sadece lifçe zengin karniyarik otunu degil pek çok  
  degisik lif çesidini bir arada almak ve tam bir fayda saglayabilmektir. Bunun da yolu çok çesitli  
  bitkisel ürün yemekten geçer.  
     
  FITOKIMYASALLAR  
  Bitkisel kimyasallar anlamina gelip simdiye kadar kesfedilenlerin sayisi 10.000 i geçmistir.  
  Bir örnek verilmek gerekirse sadece karotenoidlerin sayisi 500 ün üstünde olup biz sadece  
  beta - karoteni bilmekte ve kullanmaktayiz. Halbuki yiyeceklerle aldigimiz yüzlerce çesit  
  karotenoid mevcut olup hepsinin faydalari farkli farklidir. Yapilan arastirmalar fazla beta  
  karotenin veya A vitamininin akciger kanser riskini arttirdigini ve prostat riskini de yükselttigini  
  göstermistir. Bu yüzden multi vitaminler içinde A vitamini yerine dogal karotenoid karisimlarini  
  içeren çesitleri tercih etmekte yarar vardir.  
  Bugün bitkilerde kanser önleyici onlarca fitokimyasal tesbit edilmis olup her geçen gün de yenileri  
  kesfedilmektedir. Bunlardan bazilari allium bilesikler, allil sülfitler, antosiyaninler, dithiolthione  
  lar, ellegic asit, fenolik asitler, ferulic asit, fitosteroller, flavonoidler, glükosinolatlar, indoller,  
  izoflavonlar, izotiyosiyanatlar,kafeinler, katesinler, kumarinler, lignanlar, liminoidler, pektinler,  
  perilil alkol, pliasetilenler, polifenoller, proteaz inhibitörleri, saponinler, steroller, sulforofan ve  
  terpen bilesikleri olarak sayilabilir.  
  Fitokimyasallar kansere sebep olan maddeleri detoksifiye ederek aktivasyonlarini yok eder ve DNA  
  hasarina neden olan sürecin baslamasini engellerler.Fitokimyasallar bozuk DNA dizilerini  
  onaran, hücresel mekanizmalara enerji temin ederek, hücrelerin normallestirilmesini saglarlar.  
  Yine hasarli DNA larin kopyalanarak hizla çogalmalarini engellerler. Böylece hücrelerin çok  
  fazla zarar görerek, mutasyona ugrayarak, kanser öncesi degisime ugramis hücreler haline  
  gelmelerini engellerler.Fitokimyasallar kanser tümörlerinin yayilmalarina karsi koyarlar.  
     
  SUSUZLUK  
  Soda ya da portakal suyu degil su içiniz .Günde 8 - 10 bardak. Su olmazsa yag metabolize edilemez,  
  vücut artiklari hücreden atilamazlar, iltihapsal bilesimler çogalir. Ilimli bir susuzluk metabolizmamizda  
  %3 düsüse sebep olur bu da vücutta her 6 ayda bir 450 gr yag artisina sebep olur.  
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     
     

yaşlanma teorileri

|

yaşlandıkça ortaya çıkacak bozukluklar

|

yaşlanma neticesi toksik maddelerde artış

|

yaşlandıkça azalan tükenen maddeler

|

yaşlanmayı hızlandıran etkenler

|

yaşlanmayı geciktiren maddeler

|

yaşlanmayı geciktiren bitki ve gıdalar

|

yaşlanmayı geciktiren diğer faktörler

|

ömür uzatan maddeler

|

ömür uzatan bitkiler

|

ömür uzatıcı öneriler

|

ömür uzatıcı diğer öneriler

|

ömrü kısaltan maddeler

|

hücre ve yaşlanma

|

antioksidanların faydaları

|

antioksidan maddeler

|

antioksidan bitki ve besinler

|

sağlıklı zayıflama

|

anti iltihapsal yiyeceklerin listesi

|

egzersiz yapmak

|